HaberlerHikayeler

Geri Dönen Ruh: Hikaye

 

Geri Dönen Ruh: Hikaye

Karanlık bir kış gecesiydi. Yağan kar, kasabanın üzerini bir örtü gibi kaplamış, sokak lambalarının solgun ışıkları bile bu beyazlık içinde kaybolmuştu. Genç adam, Orhan, bir süre önce vefat eden büyük halasının evini temizlemek için kasabaya dönmüştü. Eski taş ev, kasabanın en uç noktasında, ormanın hemen kıyısında yer alıyordu. Yıllardır kimsenin uğramadığı bu ev, hem dışarıdan hem içeriden ürkütücü bir sessizliğe bürünmüştü.

Orhan eve girer girmez buram buram naftalin kokusu ve rutubet karışımı bir hava yüzüne çarptı. Evin içi soğuktu, neredeyse dışarısından bile daha soğuk. Merdivenlerin her adımı, zamanla yıpranmış ahşabın gıcırdamasıyla yankılanıyordu. Halasının ölümünden beri bu eve kimse adım atmamıştı. Ancak, içeri girdikten kısa bir süre sonra Orhan bir şeylerin ters gittiğini hissetti. Havasında bir ağırlık, duvarlarda görünmeyen bir göz vardı sanki.

Orhan temizliğe salondan başladı. Tozlanmış fotoğraf çerçeveleri, eski kitaplar ve halasının kullandığı eşyalar hala yerli yerindeydi. Ancak duvarda asılı duran bir tablo dikkatini çekti. Bu tabloyu daha önce hiç görmemişti. Siyah bir çerçeve içine alınmış, ürkütücü bir orman manzarasını tasvir eden bu resim, nedense ona çok tanıdık geliyordu. Tabloya her bakışında içinde bir huzursuzluk hissi büyüyordu. Gözleri tabloya mıh gibi çakılmışken bir anda, tablonun köşesindeki gölgelerin hareket ettiğini fark etti.

O an, tablonun içinden derin, boğuk bir ses yankılandı: **”Neden geri döndün?”** Orhan donup kaldı. Korkudan yerinden kımıldayamıyordu. Ama ses devam etti. Fısıltı şeklinde yankılanan kelimeler, onun çocukluğundan beri zihninde gizlenen anıları canlandırıyordu. Bu evi ve halasını ziyaret ettiği bir geceyi hatırladı. O gece halası ona garip bir hikaye anlatmıştı: **”Bu ev, geri dönen ruhların barınağıdır. Bir kere çağırıldıklarında asla tamamen gidemezler.”**

Orhan, cesaretini toplayıp tablonun yanına yaklaştı ve dikkatlice baktı. Ormanın derinliklerinden ona bakan siluetler, bir zamanlar bu dünyaya ait olan ama artık öteki tarafa geçmiş ruhlardı. Birden tablodaki figürlerden biri, halasının siluetine dönüştü. Kadın, ellerini uzatıp Orhan’a doğru hareket etti. O anda tabloyu tutan çiviler yerinden çıktı ve tablo yere düştü. Ancak yerdeki tablo değil, içinden yükselen bir gölgeydi. Gölge, halasının suretiyle ona doğru süzülüyordu.

Gölge fısıldadı: **”Beni burada bıraktın. Ama bu ev seni de çağırıyor artık.”** Orhan, ne yapacağını bilemeden geri çekildi. Fakat ayakları altında tahta zeminin açıldığını hissetti. Bir anda kendini karanlık bir boşluğa düşerken buldu.

Gözlerini açtığında, kendisini evin bodrum katında buldu. Ancak burası bir bodrumdan çok daha fazlasıydı; eski eşyaların arasında yeraltına açılan bir geçit, üzeri sembollerle kaplı eski bir taş kapı vardı. Halasının ruhu, kapının önünde duruyordu. **”Artık buradan çıkamazsın,”** dedi sessiz bir kararlılıkla. **”Sen de bu evin bir parçası oldun.”**

O an Orhan, geri dönüşü olmayan bir hata yaptığını anladı. Onu buraya çeken şey yalnızca evin anıları değil, halasının onu bekleyen ruhuydu. Ve o günden sonra Orhan’dan bir daha haber alınamadı. Ancak kasaba halkı, geceleri o evden gelen fısıltıları ve tablodan yayılan derin hışırtıları hala duyuyordu. Efsane, bir ruhun geri dönüp evini sahiplenmesinin asla engellenemeyeceğini söylüyordu.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu